Edebiyatın usta kalemlerinden Mehmet Seyda’nın 1959’da yayımlanan “Yeni Hikayeler” derlemesinde yer alan “Köyün Uğuru Memet” adlı kısa ama çarpıcı hikayesinde, Anadolu’nun kırsal yaşamını, batıl inançları ve bireyin kaderini ustalıkla işliyor. Hikaye, bir insanın “uğurlu” etiketinden “lanetli”ye dönüşümünü anlatırken, toplumun önyargılarını da sorgulatıyor.
Hikaye, bir grup köylünün dağlık bir yolda otobüsle yolculuk etmesiyle başlıyor. Aralarında Memet var – köyün meşhur “uğuru”. Herkes ona takılıyor, çünkü Memet’in varlığıyla her şeyin yolunda gittiğine inanıyorlar. Ancak şiddetli bir fırtına patlıyor: Yıldırımlar, dolu yağışı ve nihayet otobüsün devrilmesi… Facia büyük; araçtaki herkes ölür, tek kurtulan Memet olur. Köylüler, bu mucizevi kurtuluşu başlangıçta hayranlıkla karşılar, ama kısa sürede işler değişir. Memet artık “uğursuz” olarak damgalanır; kimse onunla konuşmaz, selamlaşmaz. Karısı ve oğlu ölür, köyden kovulur gibi ayrılır.
Yıllar sonra, hikayenin sonu daha da gizemli bir hal alır: Memet, dağ yolunda araçları durdurmaya başlar. Durmayanlar kaza yapar, duranlar ise ona yiyecek bırakır. Seyda, bu anlatımla kader, şans ve toplumsal dışlamanın ince çizgisini çiziyor. Memet’in hikayesi, sıradan bir köylünün nasıl efsaneleştiğini gösterirken, bize şu soruyu sorduruyor: Uğur gerçekten bireyde mi, yoksa toplumun bakışında mı gizli?
