Her insanın bir hikayesi vardır
Matadorun Dönüşümü: Álvaro Mánera’nın Hikayesi
Matadorun Dönüşümü: Álvaro Mánera’nın Hikayesi

Matadorun Dönüşümü: Álvaro Mánera’nın Hikayesi

Matadorun Dönüşümü: Álvaro Mánera’nın Hikayesi

Arenanın tozlu zemininde, kalabalığın kükremesi yankılanırken, matador Álvaro Mánera kimsenin beklemediği bir şey yaptı. Boğa, öfkeli nefesleriyle saldırıya geçmiş, boynuzları ölümcül bir dansla havayı keserken, Álvaro pelerinini son vuruş için kaldırmıştı. Kalabalık nefesini tutmuş, zafer anını bekliyordu. Ama sonra… her şey durdu.

Álvaro, kılıcını indirmedi. Onun yerine, yavaşça yere çöktü ve öylece oturdu. Arenayı kaplayan gürültü, yerini derin bir sessizliğe bıraktı. Seyirciler şaşkın, boğa ise bir an için donakalmıştı. Bu, bir boğa güreşi değildi artık; bu, bir isyandı.

Álvaro daha sonra o anı şöyle anlattı: “Boynuzlarda artık tehlike görmüyordum. Sadece gözlerine baktım. Öfkeli değillerdi, masumiyetle doluydu. Saldırmıyordu… hayatı için yalvarıyordu. Bu bir kavga değildi. Bu zalimlikti.”

Álvaro’nun dönüşümü arenada bitmedi. O, bir matadordan bir aktiviste evrildi. Hayvan zulmüne karşı sesini yükselten, kararlı bir savunucu oldu. Okullarda konuşmalar yaptı, yazılar yazdı, hayvan haklarını savunan örgütlere katıldı. Empatinin geleneklerden daha güçlü olduğunu, gerçek cesaretin ise dünyanın senden zarar vermeni beklediği anlarda bunu reddetmek olduğunu öğretti.

Eleştirmenler onu kültürünü sırt çevirmekle suçladı. Boğa güreşinin asırlık geleneğine ihanet ettiğini söylediler. Ama Álvaro dimdik durdu. Onun için asıl ihanet, bir canlının masumiyetini görmezden gelmekti. Gözlerindeki o yalvarışı unutamazdı.

Bugün Álvaro Mánera’nın hikayesi, dünyanın dört bir yanındaki binlerce insana ilham veriyor. Bir zamanlar alkışlar için kılıç sallayan matador, şimdi şefkat için savaşıyor. Onun öyküsü, bir anın—bir başka varlığın gözlerine bakmanın—her şeyi değiştirebileceğini kanıtlıyor. Álvaro, cesaretin sadece arenada boğayla yüzleşmek olmadığını, asıl cesaretin kendi inançların uğruna kalabalığa karşı durmak olduğunu gösterdi.

Kolombiyalı eski boğa güreşçisi Álvaro Múnera Builes, gerçekten de boğa güreşi esnasında hayvanlara yapılanların acımasızlık olduğunu düşünen bir matador. Ancak, bir boğa güreşi esnasında boğa ile karşı karşıya olduğu anda kariyerini sonlandırma kararı aldığı tartışma konusu. Çünkü, Álvaro Múnera’nın kariyeri, 1984 yılında bir boğa güreşi esnasında bir boğa tarafından boynuzlanmasıyla omuriliğinde ve kafatasında meydana gelen yaralanmaların onu felç etmesiyle sona ermiş.

Múnera o zamandan beri memleketi Medellín’de meclis üyesi oldu ve bu pozisyondan engelli haklarını savunuyor ve boğa güreşi karşıtı kampanyaları destekliyor.

Álvaro Múnera Builes 2008 yılında Vice’a verdiği röportajda boğa güreşi karşıtı bir hayvan hakları savunucusuna dönüşmesinin bir anda gerçekleşmediğini, bu kararın kariyerini sona erdiren kazadan önce başlayan ve sonrasında uzayan bir süreçle şekillendiği ifade etmiş.

Boğa güreşi kariyerini sonlandırıp hayvan hakları aktivisti olma kararını alma sürecini aktardığı bir röportajı:

-“O boğa seni tekerlekli sandalyeye mahkum etmeden önce boğa güreşini bırakmayı hiç düşündün mü?”

-Álvaro Múnera Builes: “Evet, birkaç kritik an oldu. Bir keresinde hamile bir düveyi öldürdüm ve ceninin rahminden nasıl çıkarıldığını gördüm. Sahne o kadar korkunçtu ki kustum ve ağlamaya başladım. Hemen bırakmak istedim ama menajerim sırtıma hafifçe vurdu ve endişelenmememi, önemli bir boğa güreşi figürü olacağımı ve bu tür sahnelerin bu meslekte görülmesi normal bir şey olduğunu söyledi. Durmak için o ilk fırsatı kaçırdığımı söylediğim için üzgünüm. 14 yaşındaydım ve yeterince sağduyuya sahip değildim. Bir süre sonra, bir salon kavgasında, bir boğayı öldürmek için kılıcımı beş altı kez saplamak zorunda kaldım. Bağırsakları dışarı taşan zavallı hayvan yine de ölmeyi reddetmişti. Son nefesine kadar var gücüyle mücadele etti. Bu bende çok güçlü bir izlenim bıraktı ve yine hayatın bana göre olmadığına karar verdim. Ama İspanya’ya seyahatim çoktan ayarlandı, ben de Atlantik’i geçtim. Sonra üçüncü şans geldi, kesin olan. Sanki Tanrı, “Bu adam mantığı dinlemek istemiyorsa, zor yoldan öğrenmesi gerekecek” diye düşündü. Ve tabii ki öğrendim.”

– “Sizi bir hayvan hakları savunucusu yapan belirleyici faktör neydi?”

-Álvaro Múnera Builes: “ABD’ye [tıbbi tedavi için] gittiğimde, başka bir toplumun hayvanlara işkence yapılmasına ve öldürülmesine nasıl izin verebileceğini kavrayamayan taurin karşıtı bir toplumla yüzleşmek zorunda kaldım. Başıma gelenleri hak ettiğimi söyleyenler öğrenci arkadaşlarım, doktorlar, hemşireler, diğer bedensel engelliler, arkadaşlarım, Kuzey Amerikalı kız arkadaşım ve bir arkadaşımın teyzesiydi. Argümanları o kadar sağlamdı ki, hatalı olanın ben olduğumu ve bu üzücü ve acımasız eğlence biçimine şiddetle karşı çıkan insan ırkının yüzde 99’unun tamamen haklı olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Çoğu zaman toplumun tamamı, hükümetlerinin kararlarından sorumlu değildir. Bunun kanıtı, İspanya ve Kolombiya’daki çoğu insanın gerçekten boğa güreşine karşı olmasıdır. Ne yazık ki her hükümette bu vahşi uygulamaları destekleyen az sayıda işkenceci var.”

Kópakonan’ın laneti gibi, Álvaro’nun hikayesi de bir hatırlatma: Bazen bir bakış, bir vicdan kıvılcımı, tüm hayatı değiştirebilir. Ve belki de dünyayı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir